Hilye Nedir?

Sözlükte “süs, ziynet, kolye” gibi mânalara gelen hilye mecazen “yaratılış, sûret ve güzel vasıflar” demektir. Kelime Osmanlı kültüründe Resûl-i Ekrem’in vasıflarını, bu vasıflardan bahseden kitap ve levhaları ifade etmek için kullanılmıştır.

Hz. Peygamber’in hilyesi hakkındaki rivayetler hadis kitaplarında “Ṣıfâtü’n-nebî” ve “Feżâʾil” gibi başlıklar altında verilmiştir. Bu rivayetleri hadis kaynakları yanında çeşitli eserlerden derleyip bir arada değerlendiren ve “şemâil” adıyla bir ilim haline getiren TirmizîKādî İyâz gibi müellifler ise hilye konusunu şemâil kitaplarının Resûlullah’ın vücut yapısıyla ilgili özelliklerinin anlatıldığı “Ḫalḳu Resûlillâh” adlı ilk bölümünde incelemişlerdir. “Hasâisü’n-nebî” türü eserler içinde de hilye hakkında bilgi bulunmaktadır (bk. HASÂİSÜ’n-NEBÎŞEMÂİL).

Sahâbîler, Resûl-i Ekrem’in vasıflarını kendi ilim ve idrakleri nisbetinde tesbit etmeye çalışmış, bu durum hilye konusunda değişik rivayetlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Söz konusu rivayetlerde Resûl-i Ekrem’i lâyıkıyla tavsif edebilmek için devrin Arapça’sında pek sık rastlanmayan kelimelerin kullanıldığı dikkati çekmektedir. Bu sebeple ilgili rivayetlerin anlaşılmasını sağlamak amacıyla bunların şerhedilmesi yoluna gidilmiş ve bu ihtiyaç aynı zamanda tercümeyi de gerekli kılmıştır. Tirmizî’nin şemâil ve hilye türü eserlere kaynaklık eden eş-Şemâʾilü’n-nebeviyye ve’l-ḫaṣâʾiṣü’l-Muṣṭafaviyye’sinin pek çok şerhi bulunmaktadır. Bunlar arasında en yaygın olanı Ali el-Kārî’nin Cemʿu’l-vesâʾil fî şerḥi’ş-Şemâʾil’idir. Hoca Sâdeddin Efendi’ye nisbet edilen, 988’de (1580) kaleme alınmış Risâletü’ş-şemâiliyye (Hilye-i Celiyye ve Şemâil-i Aliyye) adlı eser, sadece hilye hadislerinin tercümesini veren en eski mensur hilye örneği kabul edilebilir. Diğer bazı Türkçe eserler de “şemâil” adını taşımakla birlikte sadece hilye hadislerinin tercüme ve şerhinden ibarettir. Bu husus şemâil kelimesinin hilye anlamında da kullanıldığını gösterir.

Aziz Mahmud Hüdâyî’nin Şemâilü’n-nübüvveti’l-Ahmediyyeti’l-Muhammediyye adlı Arapça-Türkçe karışık mensur eseri bu konudaki ilk örneklerden biridir. Kitabın birinci bölümünde Hz. Peygamber’in hilyesi ve şemâiliyle ilgili rivayetler kaydedilmekte, ardından Türkçe mensur mevlidi andıran bir kısımdan sonra eser Resûl-i Ekrem’in ahlâkına dair Arapça bir metinle sona ermektedir. Tek nüshası Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde mevcut olan (Aziz Mahmud Hüdâyî, nr. 275) bu eserin yanında Hüdâyî’nin Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir mecmuada (Fâtih, nr. 5385) “Hilye-i Resûlullah” başlığını taşıyan yirmi beş beyitlik bir hilyesi daha bulunmaktadır (vr. 3b-4a).

Hâkānî Mehmed Bey’in 1007’de (1598-99) Hilye adlı manzum eserini kaleme almasından sonra hilye türü eserlerin yaygınlaştığı görülür. Hâfız Osman da (ö. 1110/1698) hilyeye dair rivayetlerin metinlerini hat ve tezhip sanatının estetik ölçüleri içinde levha olarak düzenlemiştir. Böylece Hz. Peygamber’in fizikî özelliklerini anlatan eserlerle hattat ve müzehhiplerin ortaya koyduğu levhalar “hilye-i şerif, hilye-i saâdet, hilye-i Resûlullah, hilyetü’n-nebî” gibi adlarla anılmıştır.

Hilyenin müstakil bir tür olarak gelişmesinin en önemli sebepleri, Hz. Peygamber’i rüyada gören bir müslümanın onu gerçekten görmüş sayılacağına dair hadisle (Aclûnî, II, 250), peygamber sevgisini her şeyin üstünde tutan Türkler’in bu sevgiyi diğer milletlerde görülmeyen bir şevkle edebiyata aktarmaları konusundaki gayretleridir denebilir. Hz. Ali’den rivayet edilen, “Hilyemi gören beni görmüş gibidir. Beni gören insan bana muhabbetle bağlanırsa Allah ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından emin olur, mahşer günü çıplak olarak haşredilmez” meâlindeki hadis de bu rağbetin sebeplerinden birini teşkil etmiştir. Herhangi bir dinî dayanağı tesbit edilememekle birlikte içinde hilye bulunan evin felâkete uğramayacağı ve üzerinde hilye taşıyan kişinin her türlü musibetten korunacağına inanılması da bu hususta teşvik edici bir rol oynamıştır. Hilyelerin giriş kısmında “havâss-ı hilye” başlığı altında buna benzer bilgilerle hilyeye büyük saygı gösteren Hârûnürreşîd’in nâil olduğu şeyleri anlatan “hikâye-i Hârûnürreşîd” başlıklı bir manzumeye yer verilmesi de âdet olmuştur.

Hilye yazan müellifler bazan Nahîfî’nin eserinde olduğu gibi (aş.bk.) rivayetleri tahriç etmek suretiyle sıhhatlerine de işaret etmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber’den bahseden birçok eserde onun hilyesiyle ilgili bilgilere de rastlanmaktadır. İslâmî Türk edebiyatındaki bu çeşitlilik diğer müslüman milletlerin edebiyatlarında mevcut değildir. Nitekim Fars edebiyatında çok nâdir görülen hilye, Arap edebiyatında mensur olarak ve şemâilin içinde bir bölüm halinde yer almaktadır.

Hilyelerde genellikle Resûl-i Ekrem’in her vasfı ayrı ayrı ele alınarak önce bunu ifade eden ibarenin Arapça aslı verilmiş, ardından on beş - yirmi beyit halinde tercüme ve şerhi yapılmıştır. Bazı müellifler ise hilye hadislerindeki kelimelerin gramer özelliklerine dair çalışmalar yapmışlardır. Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir mecmua içinde bulunan eser (Lâleli, nr. 1715, vr. 61b-119b), Hâkānî’nin hilyesindeki Arapça konu başlıklarının doğru okunması için telif edilmiştir. Hilyelerde esas olarak Hz. Peygamber’in fizikî özellikleri anlatılmakla birlikte bazı eserlerde ruhî portresiyle ilgili hususlara da yer verilmiştir. Bu tarzın en tanınmış örneği Nahîfî’nin Hilyetü’l-envâr’ıdır. Zamanla diğer peygamberler, Hulefâ-yi Râşidîn ve aşere-i mübeşşere ile din ve tarikat büyükleri için de bu tür eserler kaleme alınmıştır.

Hz. Peygamber Hakkında Yazılan Hilyeler (Hilye-i Nebevî, Hilye-i Şerîfe). 1. Risâle-i Hilyetü’r-Resûl. Şerîfî mahlasını kullanan ve “Sebeb-i Tahrîr” kısmında yer alan bir beyitten anlaşıldığına göre seyyid olan müellif, muhtemelen Zeyniyye meşâyihinden Eğridirli Seyyid Burhaneddin Efendi’nin oğlu Şerîfî’dir. Yazılış tarihi tesbit edilemeyen eser, “Dahi eyle duâ şeh Bâyezîd’e / O şehdir Âl-i Osman’da güzîde” beytiyle, “Der Medh-i Şehzâde-i Cihândâr” başlıklı methiyenin gösterdiği üzere Kanûnî Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Bayezid’e (ö. 969/1562) sunulmuş olmalıdır. “Mefâîlün mefâîlün feûlün” vezniyle yazılan ve Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshasına göre (Murad Buhârî, nr. 330) 253 beyit olan eserde tevhid, münâcât ve diğer bazı şiirlerden sonra hilye kısmı başlamaktadır. Risâle, Şehzade Bayezid’e hitaben dua mahiyetinde bir hâtime ve “güneş” redifli bir kasideyle sona ermektedir. 2. Hilye-i Hâkānî. Hâkānî Mehmed Bey’in 1007’de (1598-99) kaleme aldığı bu eser ilki İstanbul’da 1264’te (1848) olmak üzere çeşitli zamanlarda basılmıştır (bk. HÂKĀNÎ MEHMED BEY). 3. Tercüme-i Hilyetü’n-nebî Aleyhisselâm. Zülüflü saray baltacılarından Bosnalı Mustafa 1064’te (1654) yazdığı bu eserini IV. Mehmed’e takdim etmiştir. Bir münâcâtın ardından Sultan Mehmed için yazılmış bir methiye ve na‘t ile başlayan eserde bir mukaddimeden sonra, metnin Ömer b. Abdülazîz’in hazinesinde bulunup ondan Sultan Gavri’ye intikal eden kûfî hattıyla yazılmış hilyeden alındığı belirtilmekte ve Resûl-i Ekrem’e ait her özelliğin Arapça’sı verilerek birer beyitle açıklanmaktadır. Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde iki nüshası bulunan eser (nr. 2872, 4906) padişahı öven on iki beyitlik bir tarih manzumesiyle sona ermektedir. 4. Hilyetü’l-envâr. Süleyman Nahîfî tarafından 1099 (1688) yılında Hâkānî’nin eserine nazîre olarak kaleme alınmış olup ondan sonra türün en başarılı örneği sayılır. 2871 beyitten meydana gelen eser aruzun “müfteilün müfteilün fâilün” vezniyle yazılmıştır. Eserde konuyla ilgili hemen bütün rivayetleri toplayan Nahîfî, ayrıca Hicretnâme adlı eseri içinde de Ümmü Ma‘bed rivayetine dayanarak 154 beyitlik bir hilye kaleme almıştır (metni için bk. Çelebioğlu, sy. 2 [1987], s. 77-82). Müellifin, Ravzatü’s-safâ fî sîreti’l-Mustafâ adlı siyerinin içinde (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 252/5) manzum-mensur kısa bir hilyesi daha vardır (vr. 169a). Hilyetü’l-envâr üzerinde Zekeriya Usluer (Süleyman Nahîfî Hayatı Eserleri ve Hilyetü’l-envârı, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994) ve Oya Yasav (Hilyetü’l-envâr, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995) yüksek lisans tezi hazırlamışlardır. 5. Hilye. Seyyid Mehmed Efendi’ye ait olan eserin Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshası (Yazma Bağışlar, nr. 813) Nazîre-i Hilye-i Hâkānî adıyla kaydedilmiştir. 1159’da (1746) tamamlandığı anlaşılan 294 beyitlik mesnevi “feilâtün feilâtün feilün” vezniyle yazılmıştır. Eserde besmeleyle ilgili bir bölümün ardından Resûl-i Ekrem’e ait birkaç vasfın bir arada zikredildiği Arapça ibarelerin her biri sekiz-on beyit halinde açıklanmıştır. 6. Hilye. Mi‘râciyye sahibi Ârif Süleyman’ın Hâkānî’ye nazîre olarak “feilâtün feilâtün feilün” vezniyle 1171’de (1758) kaleme aldığı yaklaşık 460 beyitlik bir mesnevidir (bk. ÂRİF SÜLEYMAN). 7. Şerh-i Hilye-i Nebeviyye. Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi’nin (ö. 1202/1788) Nâfia-i Şâfia adıyla da anılan bu eser çehâryâr ile Hasaneyn hilyelerini de içine almaktadır. İbnülemin Mahmud Kemal, eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki bir mecmuada (nr. 756) nüshası bulunduğunu haber vermekteyse de (Tuhfe, neşredenin girişi, s. 34) bu esere ulaşılamamıştır. Bursalı Mehmed Tâhir eseri Hilye-i Nebeviyye ve Hulefâ-i Erbaa adıyla kaydetmektedir (Osmanlı Müellifleri, I, 168). 8. Hilye. Karahisarısâhib (Afyon) Mollazâde Medresesi müderrislerinden Mevlevî Mehmed Necib Efendi’nin kaleme aldığı yaklaşık 700 beyitlik bir eserdir (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3784). 1259 (1843) yılında tamamlanan eser, Ümmü Ma‘bed rivayeti dışında muhteva itibariyle Hâkānî’nin eserinin planını takip etmektedir. 9. Mîlâd-ı Muhammediyye-i Hâkāniyye Hilye-i Fethiyye-i Sultâniyye. Rusçuklu Fethi Ali tarafından Sultan Abdülmecid’in isteğiyle 1259’da (1843) kaleme alınmış olup İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki nüshasına göre (TY, nr. 7368) 164 beyittir. On iki bölümden meydana gelen eserin ilk dokuz bölümü Hz. Peygamber’in doğumuna ve mevlid merasimine ayrılmıştır. Onuncu bölümde bir hilye levhası bulunmaktadır. 105 beyit ihtiva eden on birinci bölüm doğrudan hilyeye ayrılmış olup burada konuyla ilgili her Arapça ibarenin Türkçe meâli, varsa diğer rivayetleri kaydedildikten sonra üç-on beyitlik manzumeler yer almaktadır. 10. Nazmü’n-nûr fî Silki’s-sürûr. Hızrî mahlasını kullanan Tırhalalı Murad oğlu Ali tarafından kaleme alınan yetmiş beyitlik bir risâledir (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5427). Mensur-manzum giriş kısımları ile başlayan eserde Resûl-i Ekrem’in on beş vasfı ele alınmaktadır. “Fâilâtün fâilâtün fâilün” veznindeki otuz altı beyitlik bu esas bölümün ardından eser “Havâss-ı Hilye” başlıklı mensur bir kısımla sona ermektedir. 11. Hilye-i Fahr-i Âlem (İstanbul 1944). Cumhuriyet hükümetinin ilk Şer‘iyye ve Evkaf vekili olan Mustafa Fehmi Gerçeker tarafından kaleme alınmış olup türünün son manzum örneğidir. “Mef‘ûlü mefâilün feûlün” vezniyle yazılmış olan eser, 16 ve 18. bölümler dışında başlıksız otuz bir kısım ve 1197 beyitten meydana gelmektedir. Tevhid ve na‘t mahiyetindeki bir şiirle başlayan eserde sebeb-i te’lîf ve Hâkānî’yi metheden manzumelerin ardından Hz. Peygamber’in hilyesi hakkında bilgi verildikten sonra şemâiline dair altmış sekiz, benzediği peygamberlerle ilgili olarak da seksen sekiz beyitlik bir kısım yer almaktadır. Eserin sonunda şükür mahiyetinde bir kısımla bitiş tarihini (10 Ocak 1942) veren iki beyit bulunmaktadır.

Bunların dışında birçok mensur hilye tercüme ve şerhi kaleme alınmıştır. Abdülmecid Sivâsî’nin Şerh-i Hilye-i Resûl’ü (Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 3935), Sâdî Çelebi’nin Tercüme-i Hilye-i Şerif’i (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 28), Ahmed b. Receb el-Kostantînî’nin 1117’de (1705) telif ettiği Nüzhetü’l-ahyâr fî şerhi hilyeti’l-muhtâr’ı (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 453), Şâmî mahlaslı Kadı Paşazâde Ahmed b. Mahmûd’un Şerhu hilyeti’ş-şerîfe’si (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2791), Debreli Vildan Fâik’in 1311’de (1893) kaleme aldığı Risâle fî şerhi’l-hilyeti’n-nebeviyye’si (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 35) bunların başlıcaları olarak zikredilebilir.

Çeşitli râvilerin rivayetlerine dayandığı için bazı farklılıklar gösteren hilye metinleri Ahmed Cevdet Paşa tarafından tek bir metin halinde toplanarak tercüme edilmiştir. Devrin ilim ve edebiyat dünyasında yankı uyandıran, iki defa levha halinde basılan bu tercüme Ahmed Cevdet Paşa’nın Tezâkir adlı eserinin içinde yer almaktadır (IV, 244-245).

Diğer Peygamberler Hakkında Yazılan Hilyeler (Hilye-i Enbiyâ). 1. Hilyetü’l-enbiyâ ve Hilye-i Çehâryâr-i Güzîn (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 390). Bekāyî mahlasını kullanan Dursunzâde Abdülbâki Efendi (ö. 1015/1606) tarafından yazılan eser üç bölümden meydana gelmektedir. Eserde önce Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar yirmi sekiz peygamber hakkında kısa bilgi verilmiş, ardından on altı peygamberin (Hz. Âdem, İdrîs, Nûh, İbrâhim, İsmâil, İshak, Lût, Yûsuf, Eyyûb, Mûsâ, Hârûn, Dâvûd, Süleyman, Yahyâ, Îsâ ve Hz. Muhammed) hilyeleri anlatılmıştır. İkinci bölümde Hulefâ-yi Râşidîn’in hilyelerine temas edildikten sonra Hz. Hasan ve Hüseyin konu edilmiş, üçüncü bölümde her peygamberin hangi mesleğin pîri olduğu belirtilmiştir. 2. Hilyetü’l-enbiyâ. Mir’âtü’s-safâ fî ahvâli’l-enbiyâ müellifi Şeyhülislâm Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’ye (ö. 1068/1658) ait olduğu belirtilen eserin (Şeyhî, III, 254) nüshası tesbit edilememiştir. 3. Hilye-i Enbiyâ (İstanbul 1293, 1312). Neşâtî mahlaslı Ahmed Dede’nin (ö. 1085/1674) bu eseri on beş peygamberin (Hz. Âdem, İdrîs, Nûh, İbrâhim, İsmâil, İshak, Lût, Yûsuf, Eyyûb, Mûsâ, Dâvûd, Süleyman, Yahyâ, Îsâ ve Hz. Muhammed) hilyesi hakkında kaleme alınmış 187 beyitlik bir mesnevi olup çeşitli kütüphanelerde birçok yazma nüshası bulunmaktadır (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1715/15; Esad Efendi, nr. 3407/7; Hacı Mahmud Efendi, nr. 4413/2, 3810/1; Âşir Efendi, nr. 331/1). H. İbrahim Şener eserin Tire (Necip Paşa Ktp., TY, nr. 136-137) nüshasını yayımlamıştır (bk. bibl.). 4. Hilye-i Peygamberân. Nûri mahlaslı bir şair tarafından kaleme alınan, ancak tezkirelerde yer alan Nûri mahlaslı on dört şairden hangisine ait olduğu bilinmeyen eser “mefâîlün mefâîlün feûlün” vezninde 236 beyit ihtiva etmektedir. Bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Lâleli, nr. 1715/5) bulunan eserin sebeb-i te’lîf kısmında Hâkānî ve Cevrî İbrâhim Çelebi’nin hilyelerini okuduğunu, aynı konuda eser yazamayacağı için bu konuya yöneldiğini söyleyen şair, Hz. Peygamber’in hilyesinden sonra on üç peygamberin (Hz. Âdem, İdrîs, Nûh, İbrâhim, İsmâil, Lût, Yûsuf, Eyyûb, Mûsâ, Dâvûd, Süleyman, Yahyâ ve Hz. Îsâ) hilyelerini anlatmıştır. 5. Hilye-i Peygamberân. Tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı olan (Emanet Hazinesi, nr. 1181) bu manzum-mensur hilyenin müellifi belli değildir. Her sayfada bir peygamberin hilyesi yer alacak şekilde levha halinde düzenlenen eserde Hz. Âdem, Nûh, İbrâhim, İsmâil, İshak, Lût, Ya‘kūb, Yûsuf, Hârûn, Mûsâ, Dâvûd ve Îsâ’nın hilyesi mevcuttur.

Dört Halife (Çehâryâr) ve Aşere-i Mübeşşere Hilyeleri. 1. Gülistân-ı Şemâil. Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi’nin (ö. 1034/1625) dört halifenin hilyesi hakkında kaleme aldığı eser, Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı (Damad İbrâhim Paşa, nr. 3819) nüshasına göre “mefâîlün mefâîlün feûlün” vezninde yaklaşık 1200 beyitten meydana gelmektedir. Eserde, her halifenin hilyesine ait Arapça ibarelerin altında bunları şerheden manzumeler ve bu halifelere dair Hz. Peygamber’in övücü sözlerinden oluşan “Fezâil” adlı bir bölüm yer almaktadır. 2. Hilye-i Çihâryâr-ı Güzîn. Cevrî İbrâhim Çelebi’ye (ö. 1065/1654) ait 145 beyitlik bir mesnevidir. Hz. Âdem’in yaratılışı hakkında bir girişten sonra yer alan na‘tın ardından başlayan eserde her halifenin hilyesi Arapça yazılmış, daha sonra bu bilgiler şerhedilerek nazma çekilmiştir. Pek çok nüshası bulunan eser iki defa risâle şeklinde (İstanbul 1293, Neşâtî’nin Hilye-i Enbiyâ’sı ile birlikte İstanbul 1317), bir defa da Mekteb mecmuasında (İstanbul 30 Kânunuevvel 1309, nr. 1, s. 37-39, 13 Kânunusâni 1309, nr. 2, s. 74-77 “İhyâ-yı Âsâr” başlığı altında) neşredilmiştir (bk. CEVRÎ İBRÂHİM ÇELEBİ). 3. Hilye-i Aşere-i Mübeşşere. Tezkire müellifi Edirneli Güftî’ye (ö. 1088/1677) ait olup “fâilâtün fâilâtün fâilün” vezniyle yazılan 294 beyitlik bu mesnevinin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Lâleli, nr. 1715). Bursalı Mehmed Tâhir’in Eimme-i İsnâaşer Hazretlerinin Evsâfı Hakkında Manzume şeklinde kaydettiği eseri (Osmanlı Müellifleri, II, 391) Safâyî Düvâzdeh İmâm adıyla anmaktadır (Tezkire, vr. 237b; Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2549). Hz. Hasan ve Hüseyin’le birlikte hilyesi nazmedilenlerin sayısı on ikiye ulaştığından esere bu ad verilmiş olmalıdır. Hz. Peygamber’in hilyesine dair bir manzumeyle başlayan mesnevide Hasaneyn hakkında bir kısım yer almakta, Tirmizî ile İbn Mâce’den nakledilen ve aşere-i mübeşşerenin isimlerini belirten hadisin metninden sonra hilyeler anlatılmaktadır. 4. Hilye-i Aşere-i Mübeşşere (TSMK, Revan Köşkü, nr. 2002). Çok na‘t yazdığı için Na‘tî mahlasıyla tanınan sır kâtibi Mustafa Efendi’nin 1114’te (1702) kaleme aldığı 200 beyitlik bir mesnevidir. Eserde çehâryâr dışındaki altı sahâbenin hilyesi yer almaktadır. 5. Hilye-i Çehâryâr. Cûdî mahlaslı iki şairden hangisine ait olduğu tesbit edilemeyen eserin bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Emanet Hazinesi, nr. 1803).

Din ve Tarikat Büyükleri Hakkındaki Hilyeler (Hilye-i Evliyâ/Ulemâ). Şairlerin bağlı oldukları tarikat büyükleri ve mezhep imamlarıyla önde gelen âlimler hakkında kaleme aldıkları kasidelerden meydana gelen bu eserlerde konu hilyeden şemâile doğru genişlemekte, bu kişilerin methiyesine de yer verilmektedir. Herhalde sayıları çok olan bu tür hilyelerden tesbit edilebilenler şunlardır: 1. Hilyetü’l-evliyâ ve ravzatü’l-asfiyâ. Osmanlı Müellifleri’nde (II, 50) Ahmed Vecdi Efendi’ye (ö. 1082/1671) nisbet edilen bu manzum eserin nüshasına henüz rastlanmamıştır. 2. Hilye-i Hâce Bahâeddin Şâh-ı Nakşibend. Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshası (Düğümlü Baba, nr. 354) bu adla kaydedilmiş olan yetmiş altı beyitlik eser Nakşî meşâyihinden Neccârzâde Rızâ Efendi’ye (ö. 1159/1746) aittir. 3. Hilye-i Mevlânâ. Mevlevî şairlerinin Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî için kaleme aldıkları hilyeleri bu başlık altında toplamak mümkündür. Nakşî Mustafa Dede’nin (ö. 1854) elli üç beyitlik (Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 2163), Bursalı Rızâ Dede’nin (ö. 1905) kırk beş beyitlik (Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 2454, bu hilyenin aynı yerde bir de ta‘lik hattıyla levha olarak yazılmış örneği vardır; nr. 319), Tâhirülmevlevî’nin (Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 2163) seksen dört beyitlik hilyeleri bunların en tanınmışlarıdır. 4. Hilye-i Haseneyni’l-ahseneyn (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 355). Uşşâkī meşâyihinden Abdullah Salâhî Efendi tarafından 1153’te (1740) kaleme alınan yaklaşık 413 beyitlik bir eserdir. 5. Hilye-i Eimme-i Erbaa. Safhî mahlaslı şairlerden hangisine ait olduğu belirlenemeyen bu hilyenin (TDEA, IV, 238) nüshası tesbit edilememiştir. 6. Hilye-i Hazret-i Ebü’l-Hasan İmâm Ali eş-Şâzelî. Rızâ adlı bir şair tarafından kaleme alınan eserin nüshasına henüz rastlanmamıştır.

Yahyâ Hilmi Efendi’nin Ebû Hüreyre rivayetini esas alarak yazdığı Muharrem 1288 (Mart-Nisan 1871) tarihli sülüs-nesih hilye (Sakıp Sabancı Müzesi Hat Koleksiyonu, nr. 140-0085)Hâfız Osman’ın nesih hattıyla Türkçe meâlli olarak tertiplediği 1079 (1668-69) tarihli ilk hilye denemelerinden biri (Cengiz Çetindoğan koleksiyonu)Gubârî hattıyla yazdığı büyük boy levhalarla tanınan Mehmed Fehmi Efendi’nin 1313 (1895-96) tarihli hilyesi (Cengiz Çetindoğan koleksiyonu)